ZUZANA TROUBILOVÁ
Türkiye’ye Nasıl Aşık Oldum?
Erasmus programı sayesinde; binlerce tadı, sesi, kokuyu barındıran ve asla uyumayan ülke Türkiye’de, bir sömestr boyunca kaldım. Daha önce 2013 yılı güzünde İstanbul’da bir hafta bulunmuştum. Ancak Türk kültürünü tam olarak bu ülkede 6 ay yaşadıktan sonra hissettim ve aşık oldum.
Çek ve Türk kültürü birbirlerinden oldukça farklı. Kalabalık sokaklar,telaş ve kaos farkedilen ilk şeyler. Burada memnun edici, çevrenizde sürekli gelişen ve sizi asla sıkmayan bir kaostan bahsediyorum. Türkler çok yüksek sesle konuşuyorlar. Bazen onların tartıştıklarını düşünseniz de aslında sadece muhabbet ettiklerini göreceksiniz. Çek Cumhuriyeti’nde sokakta simit ya da meyve suyu satıcılarını ve onların “buyrun” diye bağırdıklarını göremezsiniz. Ya da bir garsonun sizi restoranına bağırarak davet ettiğini duyamazsınız. Bunlar Türkiye’de oldukça yaygın şeyler. Türkler sabahtan akşama kadar hatta hava 40 dereceyken bile çay içiyorlar. Berberde sıranın size gelmesini bekleyene kadar ya da bir mağazada pazarlık ederken bile çay içebilirsiniz. Çay sabah kahvaltılarının içeceği olmakta beraber gün içerisinde oldukça tüketilir. Akşamları ise Çek Cumhuriyeti’nde olduğu gibi bira içmek için değil yine çay içmek için dışarı çıkılır. İstanbul’da deniz manzarası ve ışıldayan Boğaziçi Köprüsü karşısında oturup çay içmekten hiçbir şey daha keyifli olamaz.
Ellerinden geldiklerince yardım etmeye çalışan sıcak ve misafirperver insanlardır Türkler. Çeklerden daha çok gülümsüyorlar. Sokakta yabancılarla konuşmakta sakınca duymuyorlar. Sahip oldukları her şeyi diğerleriyle paylaşmaları Türkler hakkında gerçekten en sevdiğim şeylerden biri oldu. Benim olan senindir. Ailelerde ve arkadaşlarda %100 durum böyle. Büyük bir grup restorana geldiğinde “herşeyden azar azar ortaya getir” şeklinde sipariş verirler ve her zaman hesabı kimin ödeyeceği konusunda tartışırlar. El sıkışarak, sarılarak ya da iki yanaktan da öpüşerek vedalaşırlar, erkekler bile bunu yapar. Bunu yaptıklarında daha çok şakaklarını birbirlerine dokundurur gibi görünüyorlar. Birbirlerine yakın olmak için edindikleri bir alışkanlık olarak düşünüyorum bunu.
Aile Türkiye’de çok önemli. İlişkiler ve aile bağları Türk ailelerinde gerçekten çok güçlü. Çoğunlukla tüm aile hep birlikte yaşarlar ya da birbirlerini sık sık ziyaret edebilecekleri yerlerde bulunurlar. Birlikte çok zaman geçirirler özellikle de kahvaltılarda ve akşam yemeklerinde beraberdirler. Geniş aile yemeklerine ve aile ziyaretlerine her gün rastlayabilirsiniz. Ramazan ayı gibi önemli zamanlarda iftar adı verilen yemekte toplanırlar, sohbet ederler ve tüm gece yemek yerler. Türk mutfağı oldukça zengin ve lezzetli. Et, pazarlardan alınan taze sebze ve meyve, çeşitli çerezler, taze balık, peynir ve Türk tatlılarından oluşuyor. Kahvaltı ve akşam yemeği neredeyse bir merasim. Birlikte yemek yiyip, zamanın tadını çıkarırlar.
Türkiye’deki trafik ve kurallara uyulmaması Çekler için biraz şok edici olabilir. İnsanlar kırmızı ışık yanarken karşıya geçiyorlar ve yayaların yaya geçidinde olmasına aldırmadan araçlar hızla ilerliyor. Bu konuda biraz problemlerim oldu. Genel olarak kültür şoku yaşadığıma inanmıyorum. Sadece birkaç kez insanların kaldırımın sağından gitmemeleri ve kırmızı ışıkta karşıya geçmeleri nedeniyleriyle yakındım. Fakat bir süre sonra buna alıştım. Şuanda evime ve ülkem Çek Cumhuriyeti’ne geri döndüm. Eve geri dönmüş olmam gerçeğiyle başa çıkmam biraz zaman aldı. Artık satıcılar sokaklarda bağırmıyor, yabancılar birbirleriyle konuşmuyor, hoş geldin ritueli olarak kimse birbirine sarılmıyor. Bazı şeylerin burada, neden Türkiye’deki gibi olmadığı konusunda dertleniyorum. Ancak her ülkenin ve kültürün özel, mükemmel taraflarının olduğunu biliyorum. Çek Cumhuriyeti’ni seviyorum, burası benim evim. Fakat Türkiye’yi de çok seviyorum, benim iki evim var!